Rusya: Ukrayna’ya ait Su-25 savaş uçağı ile Mi-24 helikopteri düşürdük
Moskova

Konaşenkov, Rus ordusunun Ukrayna’da savaştaki eylemlerine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Havadan ve karadan fırlatılan yüksek hassasiyetli füzelerle Donbas’taki Ukrayna askeri teçhizatları için kullanılan Kremençug ve Lisiçansk’taki akaryakıt deposu ve rafineri teknoloji tesislerini yok ettiklerini belirten Konaşenkov, havadan fırlatılan yüksek hassasiyetli füzelerle Avdiyivka, Keramik, Jelannoye’de 4 adet Grad çok namlulu roketatar, Donetsk bölgesinde Lastoçkino, Oçeretino, Vodyanoye, Jelannoye yakınlarında 4 adet 155 milimetrelik M777 obüsün aralarında bulunduğu toplam 12 topçu bataryasının vurulduğunu ifade etti.

Rus hava muharebe taktik birliklerinin 62 askeri bölgeyi ateş altına aldığını kaydeden Konaşenkov, bu saldırılar sonucunda 160’tan fazla Ukraynalı milliyetçi güç ile bir Buk-M1 hava savunma füze sisteminin etkisiz hale getirildiğini dile getirdi.

Rus hava savunma sistemleriyle Luhansk bölgesinde Kamışevaha yerleşim birimi yakınlarında Ukrayna hava kuvvetlerine ait bir Su-25 ile Donetsk bölgesinde Arhangelsk yerleşim birimi yakınlarında bir Mi-24 askeri helikopterin düşürüldüğünü söyleyen Konaşenkov, Luhansk, Herson, Harkiv, Zaporijya bölgelerinde 8 Ukrayna insansız hava aracının vurulduğunu aktardı.

Füze ve topçu birliklerin 180 askeri alan, 16 komuta merkezi ve 32 topçu pozisyonlarını ateş altına aldığını kaydeden Konaşenkov, böylece 310’dan fazla Ukraynalı milliyetçi gücün etkisiz hale getirildiğini dile getirdi.

Konaşenkov, “Ukrayna’ya ait bugüne kadar 206 uçak, 132 helikopter, 1241 insansız hava aracı, 343 hava savunma füze sistemi, 3 bin 613 tank ve zırhlı araç, 547 çok namlulu roketatar, 2 bin 32 obüs ve havan topu, 3 bin 687 özel askeri araç yok edildi.” ifadelerini kullandı.

Rusya: Ukrayna’ya ait 204 uçak, 131 helikopter, 3 bin 569 tank ve zırhlı yok edildi
Moskova

Konaşenkov, yaptığı açıklamada, Rus askeri birliklerinin Ukrayna’da savaştaki eylemlerine ilişkin bilgi verdi.

Havadan fırlatılan yüksek hassasiyetli füzelerle Ukrayna’daki hedefleri vurduklarını belirten Konaşenkov, bu saldırılar sonucunda 2 kontrol merkezi, Harkiv bölgesinde Pyatihatki yerleşim birimi yakınlarında elektronik savaş istasyonu, Toçka-U balistik füze fırlatıcısı ve Harkiv bölgesinde Barvenkovo yerleşim birimi yakınlarında ‘Uragan’ çok namlulu roketatarın yok edildiğini ifade etti.

Konaşenkov, Rus hava muharebe taktik birliklerinin 57 askeri bölgeyi ateş altına aldığını kaydederek, 3 komuta merkezi, Sumi bölgesinde Reçki yakınlarında Buk-M1 hava savunma sistemi ve Harkiv civarında zırhlı araç onarımı yapan bir noktanın vurulduğunu dile getirdi.

Hava saldırıları sonucunda 280’den fazla Ukraynalı milliyetçi gücün etkisiz hale getirildiğini aktaran Konaşenkov, Harkiv bölgesinde Mazanovki yerleşim birimi yakınlarında Ukrayna hava kuvvetlerine ait bir adet Su-25 savaş uçağının düşürüldüğünü bildirdi.

Konaşenkov, Harkiv ve Luhansk bölgelerinde farklı yerlerde 7 Ukrayna insansız hava aracının vurulduğunu belirtti.

Rus füze ve topçu birliklerinin bir gün içinde Ukrayna’ya ait 195 askeri bölge, 34 kontrol merkezi ve 42 topçu birliğini ateş altına aldığını kaydeden Konaşenkov, bu saldırılar sonucunda 200’den fazla Ukraynalı milliyetçi gücün etkisiz hale getirildiğine işaret etti.

Konaşenkov, “Ukrayna’ya ait bugüne kadar 204 uçak, 131 helikopter, 1218 insansız hava aracı, 340 hava savunma füze sistemi, 3 bin 569 tank ve zırhlı araç, 526 çok namlulu roketatar, 1968 obüs ve havan topu, 3 bin 647 özel askeri araç yok edildi.” ifadesini kullandı.

İran: Sığınmacıların sınır dışı edilmesi Londra için tarihi utanç
Tahran

Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklaya göre Hatibzade, aralarında İranlıların da olduğu sığınmacıların İngiltere’den zorla Ruanda’ya sınır dışı edilmesi kararına tepki gösterdi.

Said Hatibzade, “Olanlar, Londra ve sömürge tarihlerini örtbas etmek ve temizlemek için tüm çabalarını ortaya koyanlar adına tarihi bir utançtır.” ifadesini kullandı.

Sığınmacıların zorla sınır dışı edilmesi ve üçüncü ülkelere nakledilmesini eleştiren Hatibzade, “Bugünlerde insan hakları talep eden ülkelerin ve sorumlu uluslararası kuruluşların ölümcül sessizliği bir utanç kaynağı ve açık bir insan hakları ihlalidir.” açıklamasında bulundu.

Hatibzade, Londra merkezli Farsça yayın yapan medya organlarının “gerçekçi olmayan bir İran imajı ve daha gerçekçi olmayan bir Avrupa’da yaşama hayali sunarak” bazı İranlıların tehlikeye atılmasına zemin hazırladığını ileri sürdü.

Söz konusu sığınmacıların durumuna dikkati çeken Hatibzade, “İran, egemenlik görevleri çerçevesinde bu kişilerin 1951 Sözleşmesi ve ilgili protokol kapsamındaki haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.” dedi.

Hatibzade, İran’ın tüm zorluklara ve ekonomik baskılara rağmen Afganistan dahil diğer ülkelerden milyonlarca göçmene ev sahipliği yaptığını söyleyerek, şunları kaydetti:

“İnsan hakları konusunda talep sahiplerinin, çoğu aynı hükümetlerin sistematik aldatmacalarıyla yerinden edilme riskini göze almış binlerce göçmen ve sığınmacının kabulüne müsamaha göstermemesi talihsiz bir durumdur.”

İngiltere’nin göçmen ve sığınmacıları Ruanda’ya gönderme planı

İngiltere’de yasa dışı olarak bulunan göçmen ve sığınmacıları Ruanda’ya göndermek için 14 Nisan’da iki ülke arasında Göç ve Ekonomik Kalkınma Ortaklığı anlaşması imzalanmıştı. Anlaşmaya insan hakları kuruluşları tepki göstermişti.

İlk aşamada 100’den fazla kişinin Ruanda’ya gönderileceği açıklanmış fakat bu sayı açılan davaların ardından 11’e kadar düşmüştü. Ülkede son olarak Yargıtay, temyiz başvurusunu reddederek 11 sığınmacıyı taşıyacak uçağın yarın havalanabileceğine hükmetmişti.

İnsan hakları savunucuları, ilk uçakta 4 İranlı, 2 Iraklı, 2 Arnavut, 1 Suriyeli ve uyruğu açıklanmayan 2 kişi dahil 11 kişinin olacağını belirtiyor.

AK Parti Sözcüsü Çelik’ten Mavi Vatan tepkisi

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ettiği Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) Toplantısı’nın gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Selde hayatını kaybedenlere rahmet dileyen Çelik, ”Genç bir kardeşimiz de vefat etti. Ailesine ve bütün CHP camiasına başsağlığı diliyoruz. Hükümetimiz devletimiz, gereken her türlü desteği sağlayacaktır. İlgili bakanlarımız sahadadır. Üzücü haberler üst üste geldi bugünlerde. İtalya’da da bir helikopter kazasında dört vatandaşımızı kaybettik” dedi.

Diyarbakır Annelerinin sürekli gündemlerinde olduğunu söyleyen Çelik,” Terörle mücadele operasyonlarının devam ettiği kaydeden Çelik, Bu Türkiye’nin hiçbir şekilde taviz vermeyeceği en meşru mücadelelerinden bir tanesidir. Eğer Türkiye bu mücadeleyi vermeseydi hemen sınırının yakınında DEAŞ’ın PKK’nın bir takım terör yapılanmaları ortaya çıkacaktı. Bu gayrimeşru yapılanmaların hiçbir şekilde mümkün olmayacağını herhangi bir şekilde sınırımıza yakın bölgelerde böyle yapılanmalara izin vermeyeceğimizi, herhangi bir terör örgütü sembolünü buraya astırmayacağımızı defalarca ifade etmiştik” diye konuştu.

Terörle mücadelede 7 gün 24 saat esasına göre en kararlı mücadelenin verildiğini ifade eden Çelik, ”Burada üzücü ve dikkat çekici nokta şudur; Türkiye terörle mücadeleyle ilgili ne zaman yeni bir aşamaya girse, yeni bir operasyon yapacağını bahsetse müttefiklerimiz özellikle demokrasi ile yönetilen ülkelerden endişeliyiz diye bir açıklama geliyor. Bugüne kadar neyden dolayı endişeli olduklarını anlamış değiliz. Tam tersine bu operasyonları demokrasinin geleceği için, hür dünyanın geleceği için demokratik dünya geleceği için desteklemeleri gerekir. Biz bunu şöyle okuyoruz; herhangi bir ülke Türkiye’nin sınırlarını korumak için, içindeki ve dışındaki unsurlara karşı koyduğu bu irade karşısında ‘Endişeliyiz’ diyorsa biz o ülkenin mücadele ettiğimiz terör örgütlerinden bir tanesini kendisi için bir vekalet savaşında bir enstrüman bir araç olarak kullandığını düşünüyoruz. Türkiye gibi güçlü bir ülkenin, bir Avrupa ülkesinin NATO ülkesinin yapacağı operasyonda endişeliyiz yerine ‘arkanızdayız, destekliyoruz’ demesi lazımdı” dedi.

Çelik terörle mücadelenin kararlılıkla devam edeceğine bir kez daha dikkat çekerek,” Bu yanlışı yapanlar Afganistan’da da yaptılar. Herkesin kaybettiği, başka unsurların kazandığı, hür dünyanın büyük bir bedel ödediği bir tablo ortaya çıktı. Bizim aslında kendi milli güvenliğimiz içini sınır güvenliğimiz için, demokrasimiz için verdiğimiz bu mücadele bir bakıma terörü kullanarak uluslararası mekanizmaları ve uluslararası hukuku ihlal etmek isteyenlere uluslararası sistemi zehirlemek isteyenlere karşı da verilen mücadeledir. Bu bakımdan TSK, ve içeride Jandarmamız, sahil güvenliğimiz, polisimiz bütün gücüyle bu mücadeleyi vermeye devam edecektir” dedi.

Efes tatbikatının geniş çaplı bir tatbikat olarak dünyanın bir çok yerinde ses getirdiğine vurgu yapan Çelik,” Bu tatbikat vesilesi ile Ege Adaları’nın silahlandırılması konusunda Cumhurbaşkanımızın çok güçlü açıklamaları oldu. Yunanistan’ın bu açıklamaları çarpıtan, hukuku ihlal eden propaganda çalışması bir kez daha faaliyete geçti. Yunanistan bizim komşumuz, komşumuzla kendi meselemizi masada çözecek birikime sahibiz. diyaloğa açığız. Ama Yunanistan’ın sürekli üçüncü ülkeleri işin içine katması hukuk ihlallerini işe karıştırması maalesef bu süreci olumlu istikamette ilerlemekten mani kılmaktadır” açıklamasında bulundu.

“Adaların silahlandırılmaması hukukun gereğidir”

Adaların silahlandırılması ile ilgili konuşan Çelik,” Adaların silahlandırılmaması hukukun gereğidir. Lozan Antlaşması’nın ve Paris Antlaşması’nın gereğidir. Bu aslında Lozan Anlaşması ve Paris Anlaşması ile teminat altına alınmıştır. Paris Anlaşmasında 14 Adanın silahsız statüde olması gerektiği ifade ediliyor. Yunanistan orantısız şekilde askeri varlık bulundurmaya çalışıyor. Bunun ne manaya geldiğini biliyoruz. İşi kitabına uydurmak açısından böyle bir şey olmadığını söylüyorlardı. Yakın zamanda Miçotakis’in bütün niyetini açığa çıkan bir açıklama oldu” dedi.

Miçotakis’in adaların silahlandırılmasına yönelik açıklamasına tepki gösteren Çelik, “Kafanıza göre bunlar modası geçmiş işler derseniz ortada uluslararası sistem kalmaz. Yunanistan aslı astarı olmayan bir takım propagandalarla dönüştürmeye çalışıyor. Bu mesajların ilk üstüne atlayan Fransa oluyor. Halbuki Lozan’da hiçbir deniz üssü bu adalarda yapılamayacak, askeri tahkimat olmayacak diye açık ifade var. Dünyada kendi deniz milinin iki katı kadar hava sahası talep eden başka bir ülke yok. Bütün bunlar ortadayken tutup bunları silahlandırmaya devam etmek bu anlaşmaları ihlal etmektir. Türkiye o zaman hukuk çerçevesinde bunların egemenlik meselesini tartışmaya açarım diyor. Bunun arkasından gelen cevap; bir takım emekli askeri konuşturuyorlar. Buna Türkiye’nin saldırganlığı gibisinden etiket koymaya çalışıyorlar. Cumhurbaşkanımızın açıklamalarını çarpıtarak, bizim yaptığımız açıklamaları çarpıtarak bir savaş durumu gibi sunmaya çalışıyorlar. Burada hukuku ihlal eden taraf Yunanistan tarafıdır. Gelin bu meseleyi masada çözelim, diplomatik yollarla çözelim diyen biziz. Siz masada çözümü erteleyerek sahada hukuksuzluk konusunda filli durum oluşturarak ülkemiz de sahada sahadaki net varlığını açıkça ortaya koyacaktır” diye konuştu.

Türkiye’nin Mavi Vatan konusunda hassasiyetinin hukuka uygun olduğunu ifade eden Çelik, “Burada asıl sorun Türkiye’nin Mavi Vatan konusundaki tanımının hukuka uygun olmasıdır. Yunanistan ise bu tutumumuzu kendi maksimalist yaklaşımları için bir tehdit olarak görmesidir. Meşru Kıbrıs Barış Harekatı’nı bile bir tehdit, Helenizm’in çektiği bir acı olarak sundu Amerikan Kongresinde Miçotakis. Bunların hepsi Avrupa’daki aşırı sağın yaklaşımında gördüğümüz bir üsluptur” dedi.

“Hiçbir siyasi partinin bu duruma düşmesini istemeyiz”

CHP’nin Mavi Vatan konusundaki açıklamasına da değinen Çelik,” Burada Türkiye içindeki tüm siyasilerin açıklama yaparken çok hassas olması lazım. Şimdiye kadar mavi vatan tanımına CHP yetkilisinden maksimalist açıklaması gelmişti. Biz de bunun hukuki olduğunu söyledik. Bu şahsın açıklaması daha sonrasında değişmedi. Türkiye’nin meşru hak ve menfaatlerinin muğlak ifadelerle politik rekabetin parçası haline getirilerek sunulması son derece yanlış anlaşılmalara yol açar. Devletimizin çıkarlarını savunmak bakımından meseleyi yanlış yerlere götürür. Hiçbir siyasi partinin bu duruma düşmesini istemeyiz. Rakibimiz olsa bile bu konularda doğru yerde durmasını temenni ederiz” ifadelerini kullandı.

“Cumhur İttifakı açısından bu konu net berrak bir konudur”

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı tartışmalarına yönelik konuşan Çelik, ”Üzücü bir şekilde Türkiye’de hiçbir şekilde demokrasimize fayda sağlamayacak bir takım mezhep tartışmaları ve etnik kimlik tartışmalarına şahit oluyoruz. Bahçeli, Cumhurbaşkanı adayımızı söylemişti. AK Parti adına bunun böyle olduğunu defalarca ifade ettim. Bunlara rağmen tekrar tekrar adayınız kim diye soruyorlar. Cumhur İttifakı açısından bu konu net berrak bir konudur. Karşımızdaki ittifak açısından bu konu neredeyse bütün tartışmaların merkezinde yer alan bir konu. Bunun nasıl formüle edileceği konusunda her toplantı sonrası bir tartışma çıkıyor. Kılıçdaroğlu’nun partisinden gelen açıklamalar helalleşme ve hesaplaşma sarkacında gidip geliyor. Demokrasiye vurgu yapacaksınız, bunun üzerine bol bol cümle kuracaksınız, tartışma o ittifakın içinden gelecek Kılıçdaroğlu’nun kimliği ile ilgili, inancı ile ilgili tartışma son derece ayıptır. Türkiye’de herhangi bir makama aday olmak isteyen birisinin etnik, mezhebi ya da başka bir kimlik unsurunun tartışma konusu yapılması demokratik kültürü zehirleyen, insan haklarına aykırı bir durumdur. Türkiye’de mezhebi kimlik Türkiye’de ikinci sınıf vatandaş yoktur. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes birinci sınıf vatandaştır. Sayın Cumhurbaşkanımız net bir şekilde ifade ettiler. Herhangi bir kimsenin mezhebi yada etnik kimliği üzerinden ötekileştirilmesine müsaade etmeyiz” diye konuştu.

“Radikal kimlikçilik dayatmaları demokrasimizi zehirler”

Bahçeli’nin konuşmasını alıntılayan Çelik, “Bahçeli konuşmasında bu tartışmayı dışladıklarını kaydetti. Bu ifadeler Cumhur İttifakı’nın ortak görüşüdür. Burada net bir şekilde herhangi bir makama aday olacak vatandaşımızın etnik kökeni ya da mezhebinin tartışılmasını doğduğu yer bakımından aidiyetinin tartışılmasını her bakımdan reddederiz. İnsan haklarına aykırı buluyoruz siyasi görüşümüz tarafından bu tartışmayı gündeme getirenleri kınıyoruz ve topyekun reddediyoruz. Buna benzer unsurlar üzerinden etiketlenmesi söz konusu olamaz. Radikal kimlikçilik dayatmaları demokrasimizi zehirler. Bu konuda sağduyulu olunmasında makul bir dil kullanılmasında yarar vardır. Siyaseti rekabet alanı olmaktan çıkarmak insanların etnik kökeni üzerinden husumet alanına dönüştürmek bu ülkeye kötülük yapmaktır. Hepimizin adları farklı olabilir soyadımız Türkiye Cumhuriyeti’dir.

“Türkiye açısından hiçbir şekilde kabul görmez”

AB Parlamentosunun yayınlanan raporuna yönelik konuşan Çelik, “AB parlamentosunun bir raporu yayınlandı. Demokrasi insan hakları gibi konular Türkiye ile dayanışma değil bilek güreşi yapma şekilde ele alınmış. Bu durumları şekilde sığ ve vizyonsuz bir kavga aracına çevirmek demokrasiye ve insan haklarına zarar vermektedir. Fasıllar tartışılan konulardaki eksikliklerin tamamlanması için var. Demokrasi ve hukuk meselesinin bir bilek güreşi olarak değerlendirilmesi hiçbir şart altında kabul edilemez. Bir iki tane Yunan ve Rum ikilisinin görüşlerinin bütün bir Avrupa Parlamentosu’nun görüşü gibi sunulması da Türkiye açısından hiçbir şekilde kabul görmez. İnsan haklarına ilişkin, Doğu Akdeniz’e ilişkin, Kıbrıs meselesine ilişkin yapılanların her biri Rum tezlerini, Yunan tezlerini almışlar kes kopyala yapıştır diye rapor haline getirmişler. Böylesine dengesiz, adaletsiz, tarafgir bir yaklaşım söz konusu olamaz. AB parlamentosunun tarihine de yakışmaz. O zaman yapılacak şey bellidir. Demokrasi ve insan hakları konusunda Türkiye ile dayanışma içinde olmak belli biz çizgide bulunmak arzunuz varsa varsa diyaloğu canlandırır vize serbestisini getirir, terörle mücadele iş birliğini ilkeli bir şekilde Türkiye ile kurarsınız. Bunların hiç birini yapmadan bu konuda konuşmak ciddi bir yaklaşım olarak gündeme gelmiyor” diye konuştu.

“Türkiye’ nin bütün ülke vatandaşları için güvenli ülke olduğunu belirtmek istiyoruz”

İsrail Dışişleri Bakanı’nın açıklamalarını değerlendiren Çelik, “Bunlar başka ülkelerle kendi ülkelerinin arasında yansımalar olarak kararlar alınabiliyor olabilir. Türkiye güvenli bir ülkedir. Türkiye hem misafirlerini hem vatandaşını koruyabilecek ülkelerin başında gelmektedir Türkiye’nin güvenli ülke olduğunu burayı en beğenilen turizm destinasyonu olarak tanımlayan İsrail vatandaşları bilir. Onların açıklaması hangi sebeple yapılmıştır bilmemem. Bu açıklamayı Türkiye’yi güvensiz bir ülke gibi gösteren açıklamaların yanlış olduğunu, Türkiye’ nin bütün ülke vatandaşları için güvenli ülke olduğunu belirtmek istiyoruz” diye konuştu.
Yargıtay’ın Canan Kaftancıoğlu’nun siyasi parti üyeliğini düşürmesine yönelik konuşan Çelik, Kılıçdaroğlu’nun açıklamalına ilişkin, “Yargıtay bir karar vermiş hukuk işleyecektir. Siyasi olarak söylenmiş sözün bir geçerliliği yoktur hukuki süreç işleyecektir” dedi.

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın ihraç istemiyle disipline sevk edilmesine ise ”Bu CHP’nin iç meseledir. Ona karışmak istemem. O benim değerlendireceğim bir konu değil . Şu kısmı bizi ilgilendirir maalesef bu belediye başkanı hiçbir siyasi partiye yakıştıramayacağımız, demokrasiye, Türkiye’nin değerlerine inanmış, toplumsal dokuya inanmış hiçbir siyasi partiye yakıştıramayacağımız bir üsluplarla gündeme geliyor. Nefret dilini çok kolay kullanabilen, cinsiyetçi dili çok rahat kullanabilen, bunlarla övünen birisi. Avrupa’daki nefret siyaseti üslubunu kullananların fotokopisi gibi bir dil kullanıyor. Belki de Türkiye’de son yıllarda böyle bir üslupla ortaya çıkan çok az siyasetçi görünmüştür. Bu nefret dilini cinsiyetçi dili sahiplenen bu şekilde gündeme gelen bir siyasetçi demokrasi ve temel demokratik değerlere inanan hiçbir siyasi organizasyonun sahiplenmeyeceği birisi” dedi.

Yunanistan’ın masada çözümden kaçtığını kaydeden Çelik, “Yunan Burada dikkat çekecek nokta Yunan ordusu böyle şaka gibi tiplerin elindeyse trajik bir durumdur. Biz Yunanistan’a her zaman şunu söylüyoruz komşuyuz aramızda Ege Denizi var sorumlarımızı beraber çözmeliyiz. Miçotakis gibi ikili ajandaya sahip olmamalıyız. Cumhurbaşkanımıza sorumlarımızı beraber halledelim dedi. Kalleşçe bir tavır ki, Türkiye’ye karşı ne kadar kötü niyet beslediğini, müzakere değil kötü niyetle yaklaştığını gösteren bir şey yaptı. Türkiye büyük bir müzakere diplomasi devletidir. Yunanistan ile sorunları masada çözecek birikime sahiptir Türk diplomasisi buna sahiptir Yunanistan masadan kaçıyor. Konuyu ertelemek için masaya oturuyor. Biz bir gece ansızın gelebiliriz cümlesini terör örgütlerine karşı kullanıyoruz. Müttefikimize karşı kullanmıyoruz, müttefikimiz olmayan ülkelere karşı da kullanmıyoruz” diye konuştu.

Engin Özkoç’un açıklamalarına yönelik konuşan Çelik, ”Bu ifadeler Türkçeleştirilirken sanki Türk yerine Türkiye kullanılsın gibi bir yaklaşım sergileniyor. Kullanılan kelimelerin karşılığı Türkiye ise ‘Türkiye’ olarak kullanılacak. Türk ise ‘Türk’ olarak kullanılacak. Sanki Cumhurbaşkanımız Türk kelimesine karşı gibi sosyal medyada bir tartışma yürüyor. Kullanılan kelimelerin karşılığına göre kullanım olacaktır. Cumhurbaşkanımı bu konuda eleştirilecek son kişidir” dedi.

“Bunlar demokrasi açısından topyekun reddedilecek bir meseledir“

DBP’li vekilin polise yumruk atmasını sert sözlerle eleştiren Çelik, ”Terör örgütünün savunulduğu ve propagandasının yapıldığı toplantıları birileri demokratik toplantı gibi sunuyor. Halbuki demokrasinin kırmızı çizgisi terörle mücadeledir. Birisi teröre karşı net bir tutum göstermiyorsa onun demokrasi ile ilgili ,ikinci cümlesini dinlemeye gerek yoktur. O milletvekilinin dokunulmazlığı meclise geldiğinde AK Parti kaldırılması yönünde oy kullanacaktır. Bunlar demokrasi açısından topyekun reddedilecek bir meseledir“ dedi.

Hülya Keklik

Türkiye’den Fransa’da gözaltında ölen Merter Keskin soruşturmasına ilişkin açıklama
Ankara

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Tanju Bilgiç, Fransız polisinin geçen yıl gözaltına aldığı ve ters kelepçe takarak yüzüstü yatırdığı Türk asıllı Merter Keskin’in, nezarette kelepçeleri çözülmeye çalışıldığı sırada vücuduna yapılan baskıdan nefessiz kalarak yaşamını yitirmesine ilişkin, “Gözaltı sürecine dair Fransız basınına yansıyan son görüntülerin hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığı açıktır.” ifadesini kullandı.

Sözcü Bilgiç, Fransa’da gözaltında vefat eden Merter Keskin davasına ilişkin bir soruya yazılı yanıt verdi.

Türk asıllı Merter Keskin adlı vatandaşın 12 Ocak 2021’de Fransa’nın Selestat kenti karakolunda gözaltında olduğu sırada vefat ettiğini hatırlatan Bilgiç, konunun Fransız yargı makamlarına aksettiğini ve soruşturma sürecinin devam ettiğini aktardı.

Bilgiç, olayın öğrenilmesinin ardından Fransa’daki temsilcilikler tarafından merhumun ailesiyle yakın temas kurulduğunu belirtti.

Aileye gerekli hukuki ve manevi desteğin sağlanmaya devam edildiğini vurgulayan Bilgiç, şu ifadeleri kullandı:

“Gözaltı sürecine dair Fransız basınına yansıyan son görüntülerin hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığı açıktır. Bu çerçevede, merhum vatandaşımızın ölüm nedenlerinin en kısa sürede aydınlatılmasını bekliyoruz. Gelişmelerin takipçisi olmayı sürdüreceğiz.”

AA, Türk asıllı vatandaşın Fransız polisinin müdahalesinde nefessiz kalarak öldüğü anın görüntüsüne ulaşmıştı

Anadolu Ajansı (AA), Fransız polisinin geçen yıl gözaltına aldığı ve ters kelepçe takarak yüzüstü yatırdığı Türk asıllı vatandaş Merter Keskin’in nezarette kelepçeleri çözülmeye çalışıldığı sırada vücuduna yapılan baskıdan nefessiz kalarak yaşamını yitirdiği görüntülere ulaşmıştı.

Polis, 35 yaşındaki Keskin’i, aile içi şiddet nedeniyle Ocak 2021’de Fransa’nın doğusundaki Selestat kentinde gözaltına alarak nezarete attı.

Polis memurları eve geldiğinde pencereden atlayarak kaçan ancak yaralı halde yakalanıp hastaneye götürülmeden nezarete atılan Keskin, burada polis müdahalesi sırasında hayatını kaybetti.

AA, Fransız polisinin elleri arkadan kelepçeliyken Keskin’in nezaretteki bankın üzerine yüzüstü yatırıldığı ve polislerin üzerine baskı yaparak ölümüne neden olduğu anların görüntülerine ulaşmıştı.

Kayıtta, bir polisin Keskin’i yüzüstü yatırarak hareket etmesini engellemek için vücuduna dirseğiyle baskı yaptığı, odadaki diğer memurların da benzer şekilde davrandığı görüldü.

Ardından polisler 3 dakika boyunca Keskin’in kelepçelerini açmaya çalışıyor ancak anahtarın yanlış olduğunun anlaşılmasıyla bir diğer polisin getirdiği doğru anahtarla çözülüyor.

Polislerin dakikalarca üzerine bastığı Keskin’in tepki vermediğini fark edince, endişeye kapılarak kolunu yukarı kaldırıp aşağı bıraktığı da görüntülere yansıdı.

Bulunduğu yerde hareketsiz yatan Keskin’in sağlık ekiplerinin intikal etmesiyle öldüğü anlaşılıyor ve ölüm tarihi, 13 Ocak 2021 saat 05.00 olarak kayıtlara geçiyor.

Otopsi raporu

Otopsi raporunda, adli tıp doktorunun Keskin’in nefessiz kalarak öldüğünü ve vücudunda kendisini savunmaya çalıştığına dair ize rastlanmadığını yazdığı belirtildi.

Ayrıca Keskin’in kollarının yanı sıra başında ve boynunda morluklara rastlandığı belirtilen raporda, maktulün kalp durması sonucu öldüğü yer aldı. Öte yandan Keskin’in kanında, yasa dışı maddelere rastlandığı kaydedildi.

O gün karakolda bulunan bir polis memuru da Ulusal Polis Soruşturma Birimine (IGPN) verdiği ifadede, Keskin’in karakola getirildiği sırada ağzının kenarında kan gördüğünü, polislerin yardımıyla ayakta durabildiğini ifade etti.

İkinci bir polis verdiği ifadede, Keskin’in nezarete götürülmeden önce iki kez kalbinin üzerinde ağrı hissettiğini söylediğini, polislerden bir bardak su istediğini ancak polislerin bu isteğini geri çevirdiğini aktardı.

Üçüncü bir polis de Keskin’in halinden hastaneye götürülmesi gerektiğinin anlaşıldığını ancak polislerin zaman olmadığı gerekçesiyle bunu yapmadığını kaydetti.

Olayla ilgili Emniyet’in açtığı soruşturmanın ardından savcılık da ikinci bir soruşturma başlatmıştı.