Fed, fiyat istikrarını sağlama taahhüdünün ‘koşulsuz’ olduğunu vurguladı
Washington

Fed tarafından ABD Kongresi için yılda iki kez hazırlanan yarı yıllık Para Politikası Raporu‘nun haziran sayısı yayımlandı.

Fed Başkanı Jerome Powell‘ın haftaya Kongre’de sunacağı raporda, enflasyonun Federal Açık Piyasa Komitesi’nin (FOMC) uzun vadeli yüzde 2’lik hedefinin oldukça üzerinde seyrettiği aktarıldı.

Raporda, fiyat baskılarının arz ve talep dengesizliklerini, yüksek enerji ve gıda fiyatlarını ve son derece sıkı iş gücü piyasasından da kaynaklanan daha geniş fiyat baskılarını yansıttığı kaydedildi.

Genel ekonomik faaliyetin yılın ilk çeyreğinde yavaşlamasına rağmen hanehalkı harcamaları ve işletmelerin sabit yatırımlarının güçlü kalmaya devam ettiğine işaret edilen raporda, son göstergelerin özel sabit yatırımların ılımlı olabileceğini ancak tüketici harcamalarının güçlü olduğunu gösterdiği bildirildi.

Raporda, “Reel gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) ikinci çeyrekte ılımlı bir artış yolunda görünüyor.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Komitenin yüksek enflasyonun önemli zorluklar getirdiğinin farkında olduğu vurgulanan raporda, “Komitenin, güçlü bir iş gücü piyasasının sürdürülmesi için gerekli olan fiyat istikrarını yeniden sağlama taahhüdü koşulsuzdur.” ifadesi kullanıldı.

“Enflasyon birçok ekonomide yükselmeye devam etti”

Raporda, finansal koşulların bu yıl önemli ölçüde sıkılaştığına işaret edilerek, daha sıkı finansal koşulların bazı finansman faaliyetleri üzerinde baskı oluşturmaya başlamış olabileceği kaydedildi.

Fed’in raporunda, beklenenden daha yüksek enflasyon, Kovid-19 ile ilgili devam eden arz kesintileri ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı gibi bir dizi olumsuz şokun yaşanmasına rağmen emtia piyasalarında bazı geçici yüksek stres seviyeleri yaşansa da finansal sistemin dirençli olduğu aktarıldı.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve Çin’deki Kovid-19 salgınına karşı alınan karantina önlemleri kaynaklı yeni “rüzgarlara” rağmen ekonomik faaliyetin birçok yabancı ekonomide toparlanmaya devam ettiği belirtilen raporda, “Bu ters rüzgarlar emtia fiyatlarını yükseltti, arz kesintilerini kötüleştirdi ve hanehalkı ile iş güvenini azalttı, dolayısıyla dış ekonomik faaliyetteki toparlanmayı yavaşlattı.” değerlendirmesine yer verildi.

Raporda, “ABD’de olduğu gibi yurt dışında da tüketici enflasyonu yüksek ve yükselen enerji, gıda ve diğer emtia fiyatlarının yanı sıra tedarik zinciri kısıtlamalarıyla desteklenerek birçok ekonomide yükselmeye devam etti.” ifadesi kullanıldı.

Yüksek enflasyona karşı birçok merkez bankasının politika faizlerini yükselttiği ve bazılarının bilançolarının boyutunu küçültmeye başladığına işaret edilen raporda, dış finansal koşullar yılın başından bu yana önemli ölçüde sıkılaştığı kaydedildi.

Raporda, tedarik zinciri darboğazlarının yerli ve yabancı firmalar için önemli bir engel olmaya devam ettiği belirtilerek, küresel tedarik zincirleri için daha fazla risk olduğu vurgulandı.

Çin’de Kovid-19 karantinalarının ülkede sanayi üretiminde 2020’nin başından bu yana en büyük aylık düşüşe neden olduğu, aynı zamanda uluslararası yük taşımacılığını da aksattığı aktarılan raporda, Ukrayna’daki savaşın ise enerji ve gıda fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturmaya devam ettiği ve bazı imalat sanayi girdi tedariklerinde aksama riskini arttırdığına dikkat çekildi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: 362 bin insanı insanlığa uygun bir şekilde gönderdik
TBMM

Ege Denizi’ndeki Geri İtmeler ve Boğulan İnsan Hakları Raporu’nun açıklandığı TBMM’deki programda konuşan Soylu, son günlerde göç konusunun her gün gündemde olduğunu söyledi.

Afganistan’daki savaşın, Pakistan’daki yokluğun, Filistin’deki insanlık katliamının, Suriye’nin ve Irak’ın PKK, PYD, DEAŞ tarafından örselenmesinin sebebinin Türkiye olmadığını belirten Soylu, “Evrensel hukuk kurallarını ortaya koyan efendiler, Suriye’de gerçekleşenlere, evlatlarını kimyasal bombaların altında arayanlara, annelerini, babalarını kaybedenlere niçin çare olmazlar?” diye sordu.

Yunanistan’ı göçmenler ve geri itme konusunda eleştiren Soylu, “Avrupa Birliği (AB) Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansının Frontex diye bir kurumu var. Frontex yeni bir engizisyondur, Batı’nın yüz karasıdır. Bu kurumu kapatmadıkça o karar Batı’nın bütün ülkelerine bulaşacaktır. Bu kurumun başındaki kişinin atılması için elimizden gelen bütün gayreti gösterdik ve başardık çünkü bu katliamların sorumlusudur. Göz yummuştur.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde 2011 yılından itibaren ölümden kaçanlara sınırlarını açtığını anımsatan Soylu, “O insanlara Türkiye sahip çıktı. 2011’den itibaren planlanmamış hiçbir adım atmadık. Sınırlarımıza gelenlerin kayıtlarını aldık. Bütün sağlıkla ilgili adımlarımızın tamamını gerçekleştirdik. Batıda hiçbir kimsenin aklına gelmeyen her şeyi tam da medeniyetimize, dinimize, milliyetimize, inancımıza ve bu coğrafyaya uygun gerçekleştirdik.” sözlerini sarf etti.

Soylu, Türkiye’nin kendisine sığınanlara sahip çıktığını dile getirerek “Türkiye’de 700 bin çocuk doğdu, doğru. Doğmasaydı ne olacaktı bu çocuklar? Ölecekler veya öldürüleceklerdi. Biz millet olarak gelecek neslimize çok önemli bir miras ve emanet bırakıyoruz. Soysuzlar ne ortaya koyarlarsa koysunlar, biz gereğini yapıyoruz, gereğini yapmaya devam edeceğiz.” değerlendirmesini yaptı.

“Bu insanların hakkını onlarda bırakmayacağız”

Türkiye’nin AB ile 18 Mart’ta imzaladığı mutabakata uyduğunu, gereken her şeyi yaptığını vurgulayan Soylu, AB’nin mutabakata göre üzerine düşeni yerine getirmediğini söyledi. Soylu, 2020, 2021, 2022’de Batı’ya gitmeye çalışan 45 bin insanın geri itildiğini, bazılarının botunun batırıldığını, bazılarına plastik mermiyle ateş edildiğini, bazılarının ise plastik kelepçelerle ellerinin bağlanarak denizin ortasına bırakıldığını anlattı. Batı’nın bu insanlık dışı manzaralara karşı sessiz kaldığını dile getiren Soylu, şöyle devam etti:

“Bunlardan bir tanesini biz yapmış olsaydık, bizi çarmıha gererlerdi. Biz insan bir milletiz. Hiçbir zaman bu hassasiyetimizi unutmamamız gerekiyor. 18 Mart mutabakatında, ‘Gümrük Birliğini genişleteceğiz’, ‘Yeniden fasıllar açacağız’, “Vize serbestisi getireceğiz” dediler, yapmadılar. Bu insanların hakkını onlarda bırakmayacağız.”

“Çözümü insanları iterek, öldürerek bulmuşlar”

Geri itmelerin kaynağına değinen Soylu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Müracaat edenler, gelenler ve tespit ettiklerinizden uluslararası korumaya, ilticaya başvuranları varsa bunları bize gönderemezsiniz. Onları siz kendiniz uluslararası kurallar çerçevesinde değerlendireceksiniz. 2016, 2017, 2018, 2019 ve 2020’de toplam 3 bin 746 kişi ancak tespit edilebildi. Ne zaman insanlık dışı davranışlar başladı; Yunanistan’daki muhatabımıza dedim ki ‘Biz artık sizin bize gönderdiklerinizi almayız. Ne zaman bunu durdurursanız, ne zaman insanlara yaptığınız işkenceye son verirseniz, döner alırız.’ 1,5 yıldır kimseyi almıyoruz çünkü oraya başvuranların kayıtlarını uluslararası korumaya başvurmasını engelleyebilmek için almıyorlar. Bu kadar basit ve net. Çözümü nasıl bulmuşlar? Çözümü insanları iterek, çözümü insanları öldürerek, çözümü insanları korkutarak, bir şekilde oraya gelmesini engellemek üzere bulmuşlar.”

İçişleri Bakanı Soylu, Türkiye’de şu anda kayıtlı 3 milyon 700 binin üzerinde Suriyeli olduğuna işaret etti. Türkiye’de geçici koruma statüsünde ve uluslararası korumaya başvurmuş 4 milyon 100 bin civarında insan bulunduğunu anlatan Soylu, “Türkiye, 2011 yılının başından itibaren bir göç politikasıyla sorumluluğunu, insaniliğini bilen, İslami değerlerin kendisine emrettiği hükümlere, milliyetine, maneviyatına uygun bir şekilde çabalarını devam ettirmektedir.” diye konuştu.

Soylu, geri gönderilen yabancı sayısına ilişkin şu bilgileri paylaştı:

“2016 yılından, 15 Temmuz’dan itibaren Afganistan, Pakistan ve Afrika başta olmak üzere kimseyi incitmeden, uluslararası kurallara, uluslararası sözleşmelere göre, o ülkelerle anlaşma yaparak gönderdiğimiz insan sayısı 335 bin, 28 bini de terke davet ettik, onlar da gittiler. 362 bin insanı biz insanlığa uygun bir şekilde gönderdik. Yunanistan bunu yapabilir, Avrupa Yunanistan’ı bunu yapmaya davet edebilir. Neden davet etmiyorlar? Biz bu kavgada insanlık tarafındayız, hak, hukuk tarafındayız.”

“Farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz”

Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç ise Kamu Denetçiliği Kurumunun bir hak arama kurumu olduğunu, hazırladığı raporlarla geniş hak kitlelerini ilgilendiren konularda kamuoyunda farkındalık oluşturmaya çalıştığını söyledi.

Göçmenlerin yaşadığı sıkıntılara değinen Malkoç, “Biz bu çalışmayı yaparken insan adına, insan onuru adına utanılacak ne varsa yaşanıldığını gördük. Ege’de Yunanlı görevliler sadece mültecileri geri itmiyor, insanlığı da geri itiyorlar. Ege’de insanlığın boğulduğunu gördük. Yunan yetkililer tasarlayarak işliyorlar bu suçları. Dünyanın gözünün içine baka baka yapıyorlar bunları. Daha acısı ve vahimi medeniyetinin insan hakları, hukuk ve demokrasi üzerine yükseldiğini iddia eden Frontex, Yunanlıların bu olaylarına çoğu zaman göz yummakta veya bilerek ve kasıtlı olarak suç ortağı olmaktadır.” ifadelerini kullandı.

Raporu hazırlarken birçok ilde incelemelerde bulunduklarını, geri gönderme merkezindeki mağdurlarla yüz yüze konuştuklarını, birçok kurum ve kuruluşla, sivil toplum kuruluşuyla görüştüklerini kaydeden Malkoç, “Bu raporla yapılan haksızlıkları ve hukuksuzlukları tespit, kayıt ve tarihe not edelim istedik. İkinci hedefimiz ise suçluları delilleriyle tespit etmek ve bunları belgelemek idi.” diye konuştu.