Çin, üçüncü uçak gemisini suya indirdi
Pekin

Çin’in üçüncü uçak gemisi “Fucien” törenle suya indirildi.

Devlet televizyonu CCTV’nin haberine göre, ülkenin güney eyaletlerinden Fucien’in adı verilen uçak gemisi, Şanghay şehrindeki Jiangnan Tersanesi’nden çıkarıldı.

“Tip 003” sınıfı 80 bin tonluk savaş gemisi, bayrak töreni ve ulusal marşın okunmasının ardından suya indirildi.

Düz bir rampaya sahip olduğu görülen geminin güvertesinin boydan boya çadırla kaplı olduğu dikkati çekti.

Geminin Elektromanyetik Uçak Kalkış Sistemi (EMALS) adı verilen, ileri teknoloji bir fırlatma sistemine sahip olduğu bildiriliyor.

Liaoning ve Şandong’un ardından Çin donanmasına katılan üçüncü uçak gemisi olan Fucien, hem tasarımı hem de üretimi yerli ilk örnek olma özelliği taşıyor.

Kuzeydoğu eyaleti Liaoning’in adını taşıyan Çin’in ilk uçak gemisi, 2012 yılında hizmete girmişti. Gemi, Çin’in 1998 yılında Ukrayna’dan aldığı Varyag uçak gemisinin iskeleti üzerine inşa edilmişti.

Kuzeydoğudaki bir başka eyaletin adını taşıyan Şandong uçak gemisi ise Liaoning’in tasarımı kopya edilerek Çin’de üretilmişti. Gemi, 2017’de hizmete girmişti.

Çin, 2035 yılına kadar en az 6 uçak gemisi filosu oluşturmayı planlıyor. Ülke, halihazırda gemi sayısı bakımından dünyanın en büyük donanmasına sahip bulunuyor.

Çin’de kimya fabrikasında patlama: 8 yaralı, 6 kayıp

Çin’in kuzeybatısındaki Gansu eyaletinin başkenti Lanzhou’da bulunan bir kimya fabrikasında dün akşam saatlerinde patlama yaşandı. Yetkililer kazada 8 kişinin yaralandığını, 6 kişinin ise kaybolduğunu açıkladı. Hastaneye sevk edilen yaralıların durumunun stabil olduğu aktarıldı. Kurtarma ekipleri, kayıp kişiler için arama çalışmalarını sürdürüyor.

ABD’nin İran petrokimya sektörüne uyguladığı yaptırımda Çin ve BAE’de hedefte

ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC), İran’ın petrokimya sektörünü hedef alarak, bu ürünlerin ihracatına yardımcı olan Çin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İran merkezli şirketlere yaptırım uyguladığını duyurdu. ABD Hazine Bakanlığı tarafından yaptığı açıklamada, Hong Kong merkezli 2 şirkete, İran merkezli 3 şirkete ve BAE’den 4 şirkete yaptırım uygulandığı belirtildi. Bakanlık ayrıca, Çin vatandaşı Jinfeng Gao ve Hindistan uyruklu Mohammed Shaheed Ruknooddin Bhore adlı kişilere de yaptırım uyguladığını aktardı.

Yaptırım uygulanan Çinli ve BAE’li şirketler arasında, Hong Kong merkezli Keen Well International Limited ve Triliance Petrochemical Co. Ltd, BAE merkezli, GX Shipping FZE, Future Gate Fuel and Petrochemical Trading L.L.C, Sky Zone Trading FZE ve Youchem General Trading FZE adlı şirketlerin yer aldığı belirtildi.

“Bu ağ, İran petrokimya ürünlerinin yaptırımlardan kaçmasına yardımcı oluyor”

Hazine Bakanlığı bu şirketleri “İran’ın petrokimya ürünlerinin yurtdışında satışına aracılık eden kuruluşlar” olarak tanımlayarak, “Bu ağ, İran petrokimya ürünlerinin Çin’deki ve Doğu Asya’nın geri kalanındaki müşterilere satışını destekleyerek uluslararası işlemlerin gerçekleştirilmesine ve yaptırımlardan kaçmasına yardımcı oluyor” dedi.

Hazine Bakanlığının uyguladığı yaptırımlar aracılığıyla, bahsi geçen kişi ve şirketlerin ABD’de herhangi bir mülkiyeti ve mülkiyetlerindeki herhangi bir menfaatlerinin engellendiği belirtildi.

“Bir anlaşma olmadığı takdirde İran’dan petrol, petrol ürünleri ve petrokimya ürünlerinin ihracatını sınırlamak için yaptırım yetkilerimizi kullanmaya devam edeceğiz”

ABD Mali İstihbarat Hazine Müsteşarı Brian Nelson yaptığı açıklamada, 2015 İran nükleer anlaşmasına atıfta bulunarak, “ABD, Ortak Kapsamlı Eylem Planı’na karşılıklı uyum sağlamak için anlamlı bir diplomasi yolunu izliyor. Bir anlaşma olmadığı takdirde İran’dan petrol, petrol ürünleri ve petrokimya ürünlerinin ihracatını sınırlamak için yaptırım yetkilerimizi kullanmaya devam edeceğiz. ABD, İran’ın yaptırımlardan kaçınma faaliyetlerini gizlemek için kullandığı ağları ifşa etmeye devam edecek” dedi.

Anlaşmaya göre İran’ın, ABD, Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarından kurtulması karşılığında İran’ın nükleer silah programı sınırlandırılmıştı. ABD’nin eski Başkanı Donald Trump’ın 2018’de anlaşmadan çekilmesi ve ABD yaptırımlarını geri getirmesiyle İran nükleer kısıtlamaları ihlal etmeye başmış ve anlaşmayı yeniden canlandırmak için yapılan görüşmeler şu ana kadar başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Aylin Albayrak

ABD’den İran petrol ihracatında rol alan Çin ve BAE merkezli şirketlere yaptırım
Washington

Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisinden (OFAC) yapılan açıklamada “OFAC, yurt dışında İran petrokimya ürünlerinin satışına aracılık eden yaptırım listesindeki Triliance Petrokimya ve İran Petrokimya Ticaret Şirketini destekleyen İran petrokimya üreticilerinden oluşan şirketler ağının yanı sıra bunların Çin ile BAE’deki paravan şirketlerine yaptırım uyguladı.” ifadesi kullanıldı.

Açıklamada, öz konusu şirketlerin İran petrokimya ürünlerinin Çin ve Doğu Asya’nın geri kalanındaki müşterilere satışını destekleyerek İran’ın yaptırımları delmesine yardımcı olduğuna dikkat çekildi.

ABD, 23 Ocak 2020’de Triliance şirketini, 5 Kasım 2018’de ise İran Petrokimya Ticaret Şirketini yaptırım listesine almıştı.

OFAC’ın yaptırım listesine eklediği İran merkezli petrokimya şirketleri arasında, Marun Petrokimya, Fanavaran Petrokimya, Harg Petrokimya şirketleri olduğu kaydedildi.

Listeye alınan uluslararası paravan ve nakliye şirketlerinin ise Hong Kong merkezli, Keen Well International ve Teamford Enterprises Limited, BAE merkezli GX Nakliye, Future Gate Akaryakıt ve Petrokimya Ticaret Limited Şirketi, Skyzone Trading, YouChem General Trading ve Trio Energy olduğu kaydedildi.

OFAC’ın listesinde Çin ve Hindistan’da Triliance adına komisyonculuk yapan Jeff Gao ve Muhammed Şahid Ruknaddin Bhore isimli iki kişinin yer aldığı görüldü.

Konuya ilişkin yazılı açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “Biden Yönetimi, Ortak Kapsamlı Eylem Planı (OKEP) anlaşmasını tam olarak uygulanmasına karşılıklı olarak geri dönüşü sağlamak için anlamlı bir diplomasi yolu izlemede samimi ve kararlıdır. Anlaşma olmazsa İran’dan petrol, petrol ürünleri ve petrokimya ürünlerinin ihracatını sınırlamak için yaptırım yetkililerimizi kullanmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

Çin ekonomisi, Kovid-19 salgını etkilerini mayıs ayında da hissetti
Pekin

Ulusal İstatistik Bürosu verilerine göre, mayıs ayında perakende satışlar yıllık bazda yüzde 6,7 azalırken, sanayi üretimi yüzde 0,7, sabit sermaye yatırımları ise yüzde 0,7 artışla zayıf toparlanma işaretleri gösterdi.

Ülkenin en büyük 31 kentinde işsizlik oranı da nisanda yüzde 6,7 iken mayısta yüzde 6,9’a yükseldi.

Perakende satışlar

Ülke genelinde Omicron varyantının tetiklediği salgınlar nedeniyle ay boyunca Şanghay ve Pekin başta olmak üzere çok sayıda şehirde uygulanan kısıtlamaların tüketime olumsuz etkisi sürdü.

İmalat ürünlerine yönelik piyasadaki talebi gösteren perakende satışlar mayıs ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,7 azaldı.

Perakende satışlar nisan ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11,1 azalmış ve bu, Kovid-19 salgınının ilk etkilerinin hissedildiği Mart 2020’deki yüzde 15,8’lik düşüşün ardından kaydedilen en sert düşüş olmuştu.

Sanayi üretimi

UIB verilerine göre, yıllık cirosu 20 milyon yuanın (yaklaşık 3 milyon dolar) üzerindeki sanayi işletmelerinin katma değerli çıktılarının hesaplandığı sanayi üretimi, mayısta yıllık bazda yüzde 0,7 artarak toparlanma işareti verdi.

Sanayi üretimi nisanda yıllık bazda yüzde 2,9 azalmış; bu, Kovid-19 salgının başında üretim üzerinde etkilerin ilk kez hissedildiği Şubat 2020’den bu yana kaydedilen en sert düşüş olmuştu.

Çin’de imalat sektöründe ekonomik etkinliği ölçen imalat sanayi Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI), mayısta 2,2 puan artarak 49,6’ya yükselmişti.

Sabit sermaye ve gayrimenkul yatırımları

Altyapı, taşınmazlar, makine ve donanıma yapılan yatırımları kapsayan sabit sermaye yatırımlarının ise mayısta geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0,7 arttığı bildirildi. Artış, ilk dört aydaki yüzde 6,8’lik büyümenin altında kaldı. İlk beş aydaki toplam artış, yüzde 6,2’ye geriledi.

Gayrimenkul yatırımları ise ilk beş ayda, geçen yıla göre yüzde 4 azaldı.

İşsizlik

UİB verilerine göre, Çin’in en büyük 31 kentindeki işsizlik oranı, nisanda yüzde 6,7 iken mayısta yüzde 6,9’a yükseldi.

Küçük kentler dahil edildiğinde ise işsizlik oranı mayısta önceki aya göre 0,2 puan azalarak yüzde 5,9’a düştü.

UIB verilerine göre yılın ilk 5 ayında 5,29 milyon yeni istihdam yaratıldı.

Çin, 2022’de kentlerde 11 milyondan fazla yeni istihdam yaratarak işsizlik oranını, “yüzde 5,5 civarında” olması hedeflenen yıllık büyüme oranının altında tutmayı amaçlıyor.

Omicron vakaları “sıfır vaka” stratejisi için sınamaya dönüştü

Bulaşıcılığı yüksek Omicron varyantının ortaya çıkardığı tablo, Çin’in Kovid-19’a karşı “sıfır vaka” stratejisi için sınamaya dönüştü.

Kovid-19 vakalarını ortaya çıktığı yerde bastırmayı ve bulaşma zincirini kesmeyi hedefleyen strateji; karantina, seyahat kısıtlamaları, toplu testler, imalat, ticaret ve hizmetler sektöründeki işletmelerin faaliyetlerinin kısıtlanması gibi katı ve geniş ölçekli tedbirleri gerektiriyor. Tedbirler, hayatın olağan akışına müdahalesi ve ekonomik maliyeti açısından da tartışmalara yol açıyor.

Diğer ülkeler, Kovid-19’a karşı salgın koruma tedbirlerini büyük ölçüde kaldırıp normalleşmeye giderken Çin’in, mücadele stratejisini zaman içinde nasıl uyarlayacağı belirsizliğini koruyor.

BM üyesi 47 ülke, Sincan’daki insan hakları durumuna dair kaygıları dile getirdi
Pekin

BM İnsan Hakları Konseyi’nin (BMİHK) 50’ci oturumunda, Hollanda’nın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Paul Bekkers tarafından sunulan ortak açıklamada, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’nin, Sincan’daki insan haklarının durumuna ilişkin hazırladığı, ertelenen raporun bir an önce yayınlanmasının beklendiği bildirildi.

Üye ülkelerin Sincan’daki insan hakları durumuna ilişkin derin kaygılarının sürdüğü belirtilen açıklamada, “Kapsamlı araştırmalara dayanan çok sayıda güvenilir rapor, 1 milyonu aşkın insanın keyfi olarak gözaltında tutulduğuna işaret ediyor. Dahası, Uygurların ve diğer azınlık mensuplarının yaygın elektronik takibe ve ayrımcı uygulamalara maruz kaldığı, Uygur kültürü ile din ve inanç özgürlüğü dahil temel hak ve özgürlükler üzerinde aşırı kısıtlamaların olduğuna dair haberler var.” ifadeleri kullanıldı.

47 ülke adına yapılan açıklamada, “İşkence ve diğer insanlık dışı, zalimce ve aşağılayıcı muamele ve cezalandırma, zorla kısırlaştırma, cinsel ve cinsiyete dayalı şiddet, zorla çalıştırma ve çocukların ebeveynlerinden zorla ayrıldığına ilişkin haberlere dair de kaygılarımızı bildiriyoruz.” ifadelerine yer verildi.

Pekin yönetimine bu konudaki endişelere derhal yanıt vermesi çağrısı yapılan açıklamada, “Çin’i hukukun üstünlüğüne bağlı kalmaya, insan haklarının korunması konusunda ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeye, BM Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini imzalamaya çağırıyoruz.” değerlendirmesi yer aldı.

BM üyesi ülkeler, Çin hükümetinden, BM İnsan Hakları Konseyi’nin Özel Prosedürler mekanizması dahil tüm bağımsız gözlemcilere Sincan’a anlamlı ve engelsiz erişim sağlaması, Irk Ayrımının Sonlandırılması Komitesinin (CERD) Ağustos 2018’de Sincan konusundaki önerilerini yerine getirmesi ve o zamandan bu yana dile getirilen endişelere yanıt vermesi talep edildi.

Ülkeler, Sincan’daki insan hakları durumu nedeniyle diğer üyelere, “sığınmacıları iade etmeme” kuralını uygulamasını salık verdi.

Bachelet’e Sincan raporu sorusu

Öte yandan BM üyeleri, İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in mayısta Çin’e yaptığı ziyaret ve Sincan’daki temaslarıyla ilgili daha detaylı bilgi sağlamasını, ziyaret sırasında uygulanan kısıtlamalara, hareket serbestisi ve sivil toplum temsilcilerine erişimine yönelik engellere ilişkin detaylı gözlemlerini aktarması istendi.

Ülkeler ayrıca, Bachelet’in BMİHK’nin 48’nci oturumunda duyurduğu, Sincan’daki insan haklarının durumuna ilişkin ertelenen raporun bir an önce yayınlanmasını beklediklerini belirterek, raporun yayınına ilişkin takvimin açıklanmasını talep etti.

BM İnsan Hakları Ofisi, 8 Mart’ta BM İnsan Hakları Konseyinin 48’inci oturumunda Pekin yönetimi ile BM heyetinin bölgeyi ziyaret etmesi konusunda anlaştıklarını duyurmuştu. Çin tarafının ziyarete, raporun ertelenmesi koşuluyla izin verdiği ileri sürülmüştü.

Sincan’daki insan hakları ihlallerine ilişkin iddialar

Çin, son yıllarda Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur Türkleri ve diğer azınlık mensuplarını hedef alan sistematik hak ihlallerine ilişkin iddialar nedeniyle uluslararası kamuoyunda eleştirilere hedef oluyor.

Türkiye’nin de yer aldığı BM üyesi 43 ülke, 21 Ekim 2021’de New York’ta düzenlenen BM İnsan Hakları Komitesi Toplantısı’nda yaptıkları ortak açıklamada, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde 1 milyondan fazla kişinin “yeniden eğitim merkezi” adı verilen siyasi kamplarda alıkonulmasından, işkence, kötü muamele, insanlık dışı ve aşağılayıcı cezalandırma, zorla kısırlaştırma, cinsel şiddet ve çocukları ailelerinden ayırma gibi yaygın ve sistematik insan hakları ihlallerine maruz kalmasından duydukları endişeyi dile getirmişti.

Açıklamada, bölgede din ve inanç özgürlüğü ile seyahat, toplantı ve ifade özgürlükleri üzerinde kısıtlamalar bulunduğu ve yaygın kullanılan elektronik izleme teknolojilerinin orantısız şekilde Uygurları ve diğer azınlık mensuplarını hedef aldığı belirtilmişti.

Pekin yönetiminin hukukun üstünlüğü ilkesine ve insan haklarını koruma konusundaki ulusal ve uluslararası yükümlülüklerine uyması gerektiği vurgulanan açıklamada, “Çin’e BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve ofisi de dahil bağımsız gözlemcilere Sincan’a hızlı, anlamlı ve serbest erişim sağlama çağrısı yapıyoruz.” ifadelerine yer verilmişti.

Çin yönetimi, Sincan’da kaç kamp bulunduğuna, buralarda kaç kişinin tutulduğuna ve söz konusu kişilerden ne kadarının sosyal hayata döndüğüne ilişkin bilgi vermezken, kendi belirlediği birkaç kampın az sayıda yabancı diplomat ve basın mensubu tarafından kısmen görülmesine izin vermişti.

Zorla çalıştırma

Öte yandan çok sayıda Uygur Türkü’nün bölgedeki fabrikalarda zorla çalıştırıldığı iddia edilmiş, Sincan’daki bazı işletmeler, “zorla çalıştırma” yoluyla üretim yapıldığı iddialarının hedefi olmuştu.

ABD Kongresi, Aralık 2021’de Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygur Türkleri ile diğer etnik ve dini azınlıkların zorla çalıştırılması yoluyla ürettiği malların ABD’ye ithalatının yasaklanmasını öngören yasayı kabul etmişti.

Washington yönetimi, iddialara konu olan işletmelere ve onlarla çalışan şirketlere yaptırım kararları almıştı.

Pekin yönetiminin sözcüleri ise zorla çalıştırma iddialarını “Çin-karşıtı güçler tarafından uydurulmuş yalanlar” olarak nitelemiş; ülkedeki insan hakları durumunun gerçeğe aykırı olarak karalanmaya çalışıldığını savunmuştu.

Pekin’de bar kaynaklı Kovid-19 vakalarındaki artış sürüyor
Beijing

Yerel yönetimden yapılan açıklamaya göre, bar kaynaklı vaka sayısı 228’e çıkarken, vakalar nedeniyle 100’e yakın apartman kompleksi karantina altına alındı.

Şehrin 16 merkezi ilçesinin 14’üne yayılan vakalar nedeniyle kentteki tüm spor müsabakaları iptal edildi, okullarda yüz yüze eğitime başlanması ertelendi.

Tüm bar, restoran ve kapalı eğlence mekanlarında salgın kontrol kurallarına ve havalandırma standartlarına uyulmasını sağlamak üzere denetimler arttırıldı.

Yeni salgının, şehirdeki en büyük yayılma olarak kayıtlara geçen Haziran 2020’de Şinfandi Toptancı Gıda Pazarı’ndan yayılan, 34 günde 368 vakanın kaydedildiği dalgayı geride bırakabileceği öngörülüyor.

Ulusal Sağlık Komisyonundan yapılan açıklamada, Pekin’de son 24 saatte hastalık belirtisi gösteren 42, göstermeyen 32 vaka saptandı.

Nüfusu 21 milyonu aşan Pekin’de ilk vakaların 22 Nisan’da tespit edildiği Omicron kaynaklı salgın nedeniyle tüm şehirde karantina kısıtlamaları uygulanmıştı.

Vakaların kontrol altına alınması ve topluluk içi yayılmanın durdurulmasının ardından yerel yönetim, karantina kısıtlamalarını şehrin büyük bölümünde kaldırmaya karar vermiş, 1 Mayıs’tan beri yalnızca paket satış yapmalarına izin verilen restoranların yeniden açılmasına, evden çalışanların ofislerine dönmesine izin verilmişti.

Omicron vakaları “sıfır vaka” stratejisi için sınamaya dönüştü

Bulaşıcılığı yüksek Omicron varyantının ortaya çıkardığı tablo, Çin’in Kovid-19’a karşı “sıfır vaka” stratejisi için sınamaya dönüştü.

Kovid-19 vakalarını ortaya çıktığı yerde bastırmayı ve bulaşma zincirini kesmeyi hedefleyen strateji, karantina, seyahat kısıtlamaları ve toplu testler gibi katı ve geniş ölçekli tedbirleri gerektiriyor. Önlemler, hayatın olağan akışına müdahalesi ve maliyeti açısından zaman zaman tartışmalara yol açıyor.

Diğer ülkeler, Kovid-19’a karşı salgın koruma tedbirlerini büyük ölçüde kaldırıp normalleşmeye giderken, Çin’in mücadele stratejisini zaman içinde nasıl uyarlayacağı belirsizliğini koruyor.

BM: İsrail öldürmeye ve yaralamaya devam ediyor
Geneve

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyinin 50’nci oturumu İsviçre’deki BM Cenevre Ofisi’nde başladı.

Yüksek Komiser Bachelet, açılışta yaptığı konuşmada, dünyanın farklı bölgelerindeki insan hakları durumuna ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bachelet, 23-28 Mayıs 20211’de Çin’i ziyaret ettiğini anımsattı.

Ziyareti esnasında Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde geniş çaplı gözaltılar ve istismarlar da dahil Uygurlar ve diğer Müslüman azınlıkların insan hakları durumuna ilişkin endişelerini dile getirdiğini belirten Bachelet, Çin’de görüştüğü yetkililerle Çin’in terörle mücadele ve ulusal güvenliği koruma politikaları bağlamındaki insan hakları ihlalleri, etnik ve dini azınlıkların haklarının korunması gibi konuları istişare ettiğini söyledi.

Bachelet ayrıca Tibet ve Hong Kong bölgelerindeki insan hakları endişelerini dile getirdiğini belirtti.

“İsrail öldürmeye ve yaralamaya devam ediyor”

Al Jazeera televizyonunun Filistinli muhabiri Şirin Ebu Akile’nin İsrail askerlerince öldürülmesine de değinen Bachelet, “İsrail makamlarını gazeteci Akile’nin öldürülmesine ilişkin cezai soruşturma açmaya, sonuçları ve bulguları derhal kamuoyuna açıklamaya ve failleri sorumlu tutmaya çağırıyorum.” dedi.

Bachelet, uluslararası insan hakları hukuku uyarınca, İsrail makamlarının neden olduğu her ölüm ve ciddi yaralanma vakasının araştırılması ve uygun şekilde hesap verebilirliğin sağlanması gerektiğinin altını çizerek şöyle konuştu:

“Hakim olan cezasızlık iklimi daha fazla ihlal ve şiddeti körüklüyor. İsrail güçleri tarafından işgal altındaki Filistin topraklarında çocuklar da dahil olmak üzere Filistinlilerin şu anda kronik olarak yüksek düzeyde öldürülmesi ve yaralanması, 2022’nin ilk altı ayında devam etti.”

Gıda krizi uyarısı

Bachelet, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başladığı 24 Şubat’tan sonra, milyonlarca insanı gıda güvensizliği ve yoksulluğa sürükleyebilecek gıda, yakıt ve küresel kriz konusunda ise uyarıda bulundu.

“Ukrayna’daki savaş, birçok kişinin hayatını mahvetmeye ve yıkıma neden olmaya devam ediyor.” diyen Bachelet, sivillere uygulanan şiddetin, gelecek nesiller de dahil olmak üzere silinmez izler bırakacağı uyarısını yaptı.

Dünyada 1,2 milyar insanın aynı anda finans, gıda ve enerji krizine ciddi şekilde maruz kalan ülkelerde yaşadığını belirten Bachelet, “Dünya Gıda Programı, ciddi gıda güvencesizliği olan insan sayısının 2022’nin başında 276 milyondan 323 milyona çıkmasının beklendiğini tahmin ediyor.” dedi.

BM İnsan Hakları Konseyinin 50’nci oturumu 8 Temmuz’da sona erecek.

Çin Savunma Bakanı Vey, ABD’yi Pasifik’te ‘cepheleşme yaratmakla’ suçladı
Pekin

Çin Savunma Bakanı Vey Fınghı, ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde Çin’i çevrelemek üzere çatışma ve cepheleşme yaratmayı amaçladığını, bunun için “çok taraflılık” görüntüsü altında küçük özel bir grup oluşturmaya çalıştığını bildirdi.

Bakan Vey, Singapur’da düzenlenen Shangri-La Diyalogu Forumu’nda Çin’in “Bölgesel Güvenlik Vizyonu” başlıklı konuşma yaparak, ABD’nin Hint-Pasifik stratejisini eleştirdi.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in dün aynı forumda yaptığı konuşmada, Çin’e dair dile getirdiği eleştirileri “karalayıcı suçlamalar ve tehditler” olarak niteleyen Vey, “ABD’nin Hint-Pasifik stratejisi, bize göre, ‘özgür ve açık Hint-Pasifik’ adı altında özel bir küçük grup oluşturma, belirli bir ülkeyi hedef almak üzere bölge ülkelerinin iradesini gasbetme girişimidir.” dedi.

Vey, hiçbir ülkenin kendi iradesini diğerlerine dayatmaması ve çok taraflılık görüntüsü altında onları tehdit etmemesi gerektiğini belirterek, “Dışlayıcı blok oluşumlarına, cepheleşmeye, çevreleme siyasetlerine, ekonomik ilişkileri koparmaya ve tedarik zincirlerinin zedelenmesine hayır demeliyiz. Bölgelerin etrafını duvarlarla çevirmek ve paralel sistemler kurmak dünyayı bölmekten ve tüm ülkelerin ortak çıkarlarına zarar vermekten başka işe yaramayacaktır.” diye konuştu.

İki dünya savaşının ardından gelen Soğuk Savaş’ın yarattığı Doğu-Batı bölünmesinin, sonrasında 21. yüzyılda yerel savaşlar, terörizm ve bölgesel istikrarsızlıkların insanlığa ağır bedeller ödettiğine dikkat çeken Vey, şunları kaydetti:

“Tüm bunlar bize bölünme ve cepheleşmenin hiçbir yere götürmediğini, dayanışmanın ve iş birliğinin doğru yol olduğunu gösterdi. Hegemonya ve güç siyaseti yerine barış içinde bir arada yaşama ve kazan-kazan iş birliğini geliştirmeye çalışmalıyız. Küresel meseleler tek bir ülkenin veya küçük bir ülkeler grubunun dikte etmesiyle değil, tüm paydaşların katılımıyla tartışılmalı.”

Vey, Çin’e göre bir stratejinin değerinin, tarihi ve küresel eğilimlere uyumuna, bölgesel barış ve istikrara, herkesin ortak çıkarına katkısına bağlı olduğu vurguladı.

“Tayvan için sonuna kadar savaşacağız”

Konuşmasında Tayvan sorununa da değinen Vey, Tayvan’ın Çin’in parçası ve iç işi olduğunu ve buraya yabancı müdahalesinin kabul edilemeyeceğini vurguladı.

Vey, barışçı yeniden birleşmenin Çin halkının en büyük dileği olduğunu, bu yönde her türlü çabayı samimiyetle göstereceklerini belirterek, “Çin kesinlikle (Tayvan ile) yeniden birleşmeyi gerçekleştirecektir. Çin’in yeniden birleşmesi Çin ulusunun büyük ülküsüdür ve hiç kimsenin, hiçbir gücün durduramayacağı tarihsel eğilimdir. Tayvan sorunu, Çin ulusunun güçsüz olduğu bir kargaşa döneminin ürünüdür, Çin İç Savaşı’nın mirasıdır ve Çin ulusunun yeniden canlanmasıyla kesin çözüme ulaşacaktır.” dedi.

Fiili bağımsızlığa sahip adada iktidarda bulunan Demokrat İlerici Parti (DPP) otoritelerini, Tayvan’ın ve ana karanın tek Çin’e bağlı olduğu statükoyu değiştirmeye çalışmakla suçlayan Vey, “Şunu açıkça belirteyim; eğer ki birileri Tayvan’ı Çin’den koparmaya çalışırsa savaşmaktan kaçınmayacağız. Her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar savaşacağız. Bu, Çin’in tek seçimidir.” ifadelerini kullandı.

Vey, ABD yönetiminin Tayvan politikasını da eleştirerek, “ABD, tek Çin ülkesine bağlılığını ihlal ediyor, ayrılıkçı güçlere destek veriyor ve Tayvan İlişkileri Yasası’nı öne sürerek Çin’in iç işlerine müdahale ediyor. ABD de kendi birliğini sürdürmek için bir iç savaştan geçti. Biz böyle bir iç savaşı istemesek de Tayvan’ın bağımsızlığına yönelik her türlü girişimi kararlılıkla ezeceğiz. Kimse Çin’i yeniden birleşme yolundan alıkoyamaz, kimse Çin Silahlı Kuvvetlerinin egemenliği ve toprak bütünlüğünün savunma kararlılığı ve kabiliyetini azımsamamalı.” değerlendirmesinde bulundu.

Austin, Tayvan’ın savunmasını destekleyeceklerini vurgulamıştı

ABD Savunma Bakanı Llyod Austin, dün yaptığı konuşmada, Çin’in Tayvan Boğazı’ndaki barış ve istikrara yönelik tehditlerinin arttığına dikkat çekerek, “Bölgeye uzun süre en iyi şekilde hizmet etmiş olan statükoyu koruma konusundaki kararlığımız sürüyor. Tayvan’daki statükoyu tek taraflı olarak değiştirecek her türlü girişime kategorik olarak karşıyız. Tek Çin ilkesine bağlıyız. Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemiyoruz. Taraflar arasındaki anlaşmazlıkların barışçı yöntemlerle çözülmesi gerektiği ilkesine sonuna kadar bağlıyız.” ifadelerini kullanmıştı.

Austin, ABD’nin “tek Çin” politikasına bağlı kalmanın yanında, Tayvan İlişkileri Yasası’ndaki yükümlülüklerini de unutmadığının altını çizerek, Tayvan’ın kendisini savunmasına yetecek askeri kapasiteye sahip olmasını destekleyeceklerini, ayrıca Tayvan’ın güvenliğini, ekonomik ve sosyal sistemini baskı yoluyla veya güç kullanarak değiştirmeye yönelik her türlü girişime karşı koymak üzere kendi kapasitelerini de muhafaza edeceklerini belirtmişti.

ABD’nin, son dönemde bölgede güvenlik alanında Hindistan, Japonya ve Avustralya ile Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) ve İngiltere ile Avustralya’ya nükleer denizaltı teknolojisinin transferini öngören AUKUS gibi ittifaklar ve Çin’in Asya-Pasifik bölgesindeki ekonomik etkinliğini dengelemeyi ve tedarik güvenliğini sağlamayı amaçlayan Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi (IPEF) gibi önerilerle bölgedeki müttefikleriyle çok taraflı ortaklıklarını geliştirmeyi hedeflediği gözleniyor.